Medet Delig

Sabah 06.00’da her taraf sis içindeyken, odasında sigara dumanı kalıntıları duruyorken uyandı, soyundu, yıkandı. Yedi, içti, giyindi. Hapını yuttu, copunu taktı ve hastane koridorlarındaki rutin yürüyüşüne başladı. Her zamanki gibi polikliniklere inip numaratörlere saldırdı. Üçer beşer ürolojiden, dâhiliyeden, kbb’dan, göz hastalıklarından numaralar alarak seyrine devam etti. İnternet ya da telefon üzerinden randevu alamayan hastalara bu numaraları satıp asgari ücret üzerinden ödenen maaşına katkı sağlıyor ve yolunu buluyordu. Beğendiği insanlara –genelde sevimsiz yaşlılar- bedavaya veriyor, diğerlerine beş lira, on lira fiyat çekiyordu. Eskiden de maç öncelerinde kara borsacılık yapardı. Medet Delig insan olduğuna inanıyordu. Onun için yalnızca yemekler ve şaraplar iyi ya da kötü olabilirdi. Hastaneler, yataklar, sevişmeler hatta dünya bile değil.

Üçüncü kattan, beşe çıkacak, bölüm sekreterine geceyi arşivde geçirmeyi teklif edecekti. “Bugün bizde düğün var, sana da davetim var.” Asansörün zemin kata indiğini fark edememiş bekliyordu. Kapı açıldı. Morga bir mevta daha gidiyordu. Olsun, gezmiş olurum dedi.

Geçmiş olsun.

Sağ olun, size de.

Sen nasıl öldün?

Ne bilem ben be!

Aşağıda; damadının kredi borçları yüzünden batanlar, fabrikada babası yananlar, sanayide tanker kaynaklarken kamyonun altında kalanlar, cuma namazına diye çıkıp sahilde sigara içen hayırsız evlatlar, hem teyzesinin hem de amcasının kızı olanı kendisine eş seçenler, iki üniversite bitirdiği için kimliği sinsi sinsi patlayanlar, ameliyat sırasında masada kalanlar, ameliyat sırasında masaya kendi doğum tarihinde üretilmiş şarap açanlar(sınırlı uyuşturma ayıkları), ateist olmaya çekinen morg görevlileri, dokuz kadının yediğini yiyip bir kadının çıkardığını çıkaramayan şeker hastası şişko adamlar, tek tatil günlerini hasta ve mevta ziyaretlerinde harcayan gariban işçiler, üzgün görünen suratlarının üzerindeki oynak gözlerle kız kesen erkekler, internet sayesinde koca aldatan orta yaşlı bakımlılar ve daha bir sürü normal insan -kimi ölü kimi diri- bir ölünün daha aralarına katılmasını bekliyordu. Zaman, hayvan yağı gibi sobanın üstündeki metal tabakların içinde eriyor, morgun soğuk dolaplarında donuyordu. Mevtanın ölümüne üzülecek kadar kimse yaşamıyordu. Bir çukura tepmek için ölü arıyorlardı sadece. Mesai bitince de hepsi kafeslerine çekiliyordu.

Medet yerine kolay kolay çekilmezdi. Güçten düşen orta yaşlı hemşireleri ortadan kaldırma ve yakını müteveffa olan işveli ahçikleri teskin etme görevlerini de üstlenmişti. Kiminin gönlünü çalıp vuruyor, kimini hastanenin arkasındaki hatıra ormanına götürüp salıveriyordu. Sabahları hastane kapısında vahşi ve kana susamış hemşireler tarafından ısırıldığı da oluyordu.

Anonsu duydu. Pembe alarm! Pembe alarm! Kapıları tutun! Ölüler kaçıyor. Ölüler kaçıyor, çocuk ölüler kaçıyor. Pembe alarm! Kimsenin üzülmesini beklemeden, arşivden dosyalarını alıp sislerin içine, ormanın içine koşuyorlar. Yaşayamadan ölüyorlar. Yaşayamadan ölüyorlar. Medet medet medet! Uzadı, yok.

Medet arşivde sekreteri bekliyordu. Henüz davet etmediğini hatırladı. Kaçan ölüler için bir ayet mırıldandı: “Yeryüzünü canlılar için o hazırladı.” Yaşasın arşivlerin ve morgların kardeşliği.

Medet yeryüzüne çıktı. Yeni bir şey yok. “Çıkarın beni burdan!”

Yorum bırakın